Dijital kölelik çağında yaşıyoruz. Teknoloji geliştikçe, bireylerin kişisel verileri hiç olmadığı kadar kolay erişilebilir hale geliyor. 2019 yılının başında, markamızın web sitesi üzerinde bazı iyileştirmeler yapmamız gerektiğinde bu durumla yüzleşmek zorunda kaldık. Siteye gelen kullanıcıların verilerini toplamak için, özellikle de kişisel bilgi içermeyen (non-PI) veriler için kullanıcı onayı alınması gerekiyordu. Asya merkezli yönetim tarafından gönderilen talimatlarla birlikte, ülkemizin yasal düzenlemelerine uygun bir sistem kurmamız gerekti. Öncelikle standart izinleri, ardından Google Analytics ve reklam izinlerini kapsayan üç aşamalı bir izin sistemine geçmeye karar verdik. Türkiye’de reklam izni uygulaması henüz yasal bir zorunluluk değildi, ancak biz ileriye dönük bir adım atmak istedik. Sonuç mu? Web sitemizin trafiği neredeyse yarı yarıya azaldı. Genel müdürümüze bu düşüşü açıklamak zorundaydık: “Tüm izinleri tamamen şeffaf bir şekilde kullanıcıya sunduk; doğal olarak kullanıcı da sayfayı terk etti.”
Bu deneyim, bize kullanıcıların aslında düşündüğümüz kadar bilinçsiz olmadığını gösterdi. Gerçeklerle yüzleştiklerinde, kendilerini korumayı başarıyorlar. Ama ne yazık ki, bu tarz ileri görüşlü sistemler yerine, firmalar genellikle kısa vadeli kar hedefleri doğrultusunda hareket ediyor. Şirketlerin amacı insanlığa hizmet etmek değil, yatırımcılarını memnun edecek karlar elde etmektir. Bu hedef uğruna, sağlık, etik ve bireysel zaman gibi insani değerler çoğu zaman göz ardı ediliyor. Eğer içinde yaşadığınız ülkenin yasaları bu sistemlerin önüne geçemiyorsa, onların “dost” değil, “güçlü bir sömürü sistemi” olduğunu anlamak gerekir.
Günümüzde dijital dünya, kullanıcıların bilgilerini iki şekilde toplar: kişisel (PI) ve kişisel olmayan (non-PI) veriler. PI veriler kimliğinizi doğrudan tanımlar (isim, soyad, doğum tarihi vb.); non-PI veriler ise daha çok gezinme alışkanlıklarınıza, izlediğiniz içeriklere ya da lokasyon bilgilerinize odaklanır. Şirketler bu verileri analiz ederek, sizi etiketlerle sınıflandırır ve ilgi alanlarınıza göre içerikler sunar. Özellikle mobil uygulamalarda kullanıcıdan alınan izinler sınır tanımaz: rehberinize, mikrofonunuza, konumunuza kadar pek çok bilgiye erişim talep edilir.
Birçok kişi “Ben ünlü biri değilim, bilgilerimi kullansalar ne olur?” diyebilir. Ancak geçtiğimiz yıllarda Amazon’un, kullanıcıların verilerini toplamak için ayda yalnızca 2 dolar teklif ettiği bir sistem kurduğunu gördük. Bu sistemde Amazon, hangi reklamların izlendiğini, nerede ve ne zaman izlendiğini takip ediyor. Siz hâlâ verilerinizin değersiz olduğunu mu düşünüyorsunuz?
Bugün Facebook, Instagram, YouTube ve WhatsApp gibi platformlar, sizin ilgilendiğiniz her konuyu analiz ederek içerik öneriyor. Sizinle bağlantılı kişiler, onların etkileşimleri, izlediğiniz videolar, okuduğunuz haberler ve daha fazlası, arka planda sürekli olarak işleniyor. Bu sistemler, kullanıcıların zamanını çalıyor, dikkatini dağıtıyor ve hayatlarının kontrolünü ele geçiriyor. Ama asıl sorun şu: Bu sistemleri yöneten firmalar yalnızca kullanıcıyı değil, aynı zamanda çocukları da etkiliyor. Çocukların ya da yetişkinlerin bu uygulamalardaki etkileşim oranları, psikolojiyi doğrudan etkileyen unsurlar haline gelmiş durumda.
Instagram gibi platformlar filtreleriyle kullanıcının görünümünü değiştirerek beğenilme isteğini körüklüyor. İnsanlar daha fazla beğeni almak için daha fazla çaba sarf ediyor, bir tiyatro sanatçısı gibi rol yapıyor, içerik üretiyor. Ama bu içeriklerden doğrudan bir kazanç elde etmiyor. Tüm bu süreçte esas kazanan şirketler oluyor.
Fenomen olan içerik üreticileri ise, markalar için düşük maliyetli reklam araçları haline gelmiş durumda. Birçok marka, içerik üreticilerinden büyük fayda sağlarken, elde edilen gelirin yalnızca küçük bir kısmını bu kişilere aktarıyor. Bizler, bu sistemin parçası olan kullanıcılar olarak, farkında olmadan bu çarka hizmet ediyoruz. Yüklediğimiz her uygulama, onayladığımız her izin, izlediğimiz her içerik bu sistemi daha da güçlendiriyor.
Sonuç olarak, bireysel önemsememe hâli, toplumsal bir yıkıma dönüşebilir. Bugün sizin için sıradan görünen dijital eylemler, yarın çocuklarınızın karşısına ciddi tehditler olarak çıkabilir. Bu yazı, dijital sistemlerin göründüğünden çok daha karmaşık olduğunu ve bireysel olarak her birimizin sorumluluk alması gerektiğini anlatmak içindir. Gerçek özgürlük, farkındalıkla başlar.