ILETISIM@ERKANTERZI.COM
More
    Ana SayfaPazarlama & Satış YazılarıDavranışsal PazarlamaAdler ve Freud'un Yaklaşımlarından Tüketici Satış Davranış Analizi

    Adler ve Freud’un Yaklaşımlarından Tüketici Satış Davranış Analizi

    Yayınlanma tarihi -

    Davranışsal pazarlamada tüketici satış davranışını anlamak için psikolojinin kurucularının yaklaşımlarından faydalanmak, bize çok değerli bir perspektif kazandırır. Özellikle Alfred Adler ve Sigmund Freud’un insan davranışına yönelik geliştirdikleri teoriler, tüketicilerin ürün ve marka seçim süreçlerini nasıl şekillendirdiğini daha iyi kavramamıza yardımcı olur. Ancak bu iki yaklaşımı yalnızca akademik bir gözle değil, günümüz dijital dünyasına ve gerçek tüketici davranışlarına uyarlayarak yorumlamak gerekir.

    Freud ve Satın Alma Kararları: Bilinçaltının Gücü

    Freud’un yaklaşımına göre, insanların davranışlarının temelinde genellikle bilinçdışı süreçler ve bastırılmış arzular vardır. Bu bakış açısıyla, tüketici bir ürün satın alırken rasyonel bir seçim yaptığını zannetse de, kararlarının temelinde çocukluk deneyimlerinden kalan arzular, korkular ve tatmin edilmemiş ihtiyaçlar yatabilir.
    Freud’un id, ego ve süperego kavramlarını pazarlama bağlamında ele alırsak:

    • İd: Anlık tatmin isteği ile hareket eden dürtüler.
    • Ego: Gerçeklik prensibiyle hareket ederek dürtüleri toplumsal normlarla dengeler.
    • Süperego: Toplum kuralları ve bireyin içselleştirdiği değerler.

    Bir tüketicinin lüks bir araba satın alması, Freud’a göre sadece ulaşım ihtiyacını karşılamak değil, aynı zamanda id kaynaklı bir güç ve prestij arzusunun dışavurumudur. Süperego ise bu arzuyu toplumda kabul edilebilir bir forma sokarak, örneğin “iş başarısının bir ödülü” gibi rasyonelleştirebilir.
    Freud’un yaklaşımına göre reklamlar bilinçaltına yönelik mesajlar taşımalı, tüketicinin bastırılmış arzularına seslenmelidir. Bu bakış açısıyla 1950’lerin subliminal reklamcılık çalışmaları başlamıştır.

    Adler ve Satın Alma Kararları: Üstünlük Çabası ve Aidiyet

    Adler ise Freud’dan farklı olarak bireyin davranışlarını şekillendiren temel motivasyonun bastırılmış cinsellik ya da bilinçaltı korkular değil, üstünlük çabası ve aidiyet ihtiyacı olduğunu savunur.
    Adler’in teorisine göre her insan, doğuştan gelen eksiklik duygusunu telafi etmek için bir üstünlük çabası içine girer. Tüketici davranışı açısından baktığımızda, satın alınan ürünler bireyin bu eksiklik duygusunu kapatma ve sosyal çevrede kendine bir yer edinme çabasının birer yansımasıdır.

    Örneğin, bir tüketicinin son model bir akıllı telefon alması, sadece teknik ihtiyaçtan kaynaklanmaz; aynı zamanda günümüz toplumunda “geri kalmama”, “çağa ayak uydurma” ve “sosyal kabul görme” arzularının bir dışavurumudur.
    Adler’e göre, tüketici kararları daha çok “sosyal bağlam” tarafından şekillendirilir. Yani reklam ve marka çalışmaları bireyin üstünlük duygusunu desteklemeli ve aidiyet hissini güçlendirmelidir. Bu yaklaşım günümüz topluluk temelli pazarlama (community marketing) stratejileriyle birebir örtüşür.

    Freud ve Adler Yaklaşımlarının Karşılaştırılması

    FreudAdler
    MotivasyonBastırılmış arzular (özellikle cinsellik, korkular)Üstünlük çabası, eksiklik duygusunu telafi
    Pazarlama VurgusuBilinçaltı mesajlar, sembollerSosyal aidiyet, toplumsal kabul
    Satın Alma KararlarıBilinçdışı dürtülerin tatminiBireysel eksikliklerin ve sosyal konumun güçlendirilmesi
    Reklam StratejisiArzulara seslenen gizli mesajlarAidiyet ve üstünlük hissi yaratan açık iletişim

    Günümüzün Dijital Tüketicisinde Hangisi Daha Baskın?

    Bugün modern pazarlamada her iki yaklaşımın etkilerini bir arada görebiliyoruz. Özellikle dijital tüketiciler hem bilinçdışı duygusal tetiklemelere (Freud etkisi) hem de sosyal kabul ve üstünlük çabasına (Adler etkisi) aynı anda maruz kalıyor.
    Örneğin, bir Instagram reklamı düşünelim: Reklamda estetik bir yaşam tarzı sunuluyor (Freud’un id kaynaklı arzularını tetikliyor), aynı zamanda bu yaşam tarzına sahip olmanın bireye sosyal değer katacağı vurgulanıyor (Adler’in üstünlük ve aidiyet duygusuna hitap ediyor).

    Bu nedenle, başarılı davranışsal pazarlama çalışmaları her iki bakış açısını da ustalıkla birleştirir:

    • Freudvari olarak duyguları harekete geçiren,
    • Adleryen bir şekilde bireyi sosyal çevresi içinde daha güçlü ve kabul görür hissettiren kampanyalar hazırlanır.

    Benim Yorumum: Yeni Nesil Pazarlamada Hangi Model Öne Çıkacak?

    Önümüzdeki 10 yılda özellikle yapay zekâ ve veri analizlerinin daha gelişmesiyle birlikte, Adler’in sosyal aidiyet ve üstünlük çabasını baz alan yaklaşımlar daha da öne çıkacak. Çünkü dijital toplumlarda bireylerin yalnızlaşması, onların “aidiyet arayışını” daha da artırıyor. Bu, markalara duygusal aidiyet yaratma konusunda büyük bir fırsat sunacak.
    Öte yandan, Freud’un bilinçdışı dürtüler yaklaşımı da özellikle gaming, eğlence ve lüks tüketim kategorilerinde güçlü kalmaya devam edecek.

    Ancak hangi yaklaşımı kullanırsanız kullanın, artık tek taraflı manipülasyon devri bitti. Tüketici, hem içgüdüsel hem de rasyonel olarak markaları sorguluyor. Bu yüzden bilimsel verilere dayalı, açık, şeffaf ve samimi bir pazarlama dili şart.

    Tüm içerikleri kaynak göstererek ve Erkan Terzi'nin adıyla paylaşabilirsiniz.

    "İçeriğin tüm kullanım hakları saklıdır ve izinsiz kullanımı yasaktır." Herhangi bir içeriği veya makaleyi yayınlamak veya bazı fikir ve bilgileri belgelerinizde kullanmak istiyorsanız, lütfen daha fazla bilgi ve izin için Erkan Terzi ile iletişime geçin.

     

    Abone Ol

    spot_img

    BENZER İÇERİKLER

    Satın Alma Davranışını Anlamak ve Analiz Etmek

    Bir şirket olarak temel amacımız nedir? Elbette daha fazla ürün satmak, hizmet sunduğumuz firma...

    Müşteri Zihnini Anlamak ve Bilinçaltı Kullanımı

    19.yüzyılda psikoloji ve sosyoloji alanındaki gelişmeler, günümüze kadar etkisini sürdüren kavramları hayatımıza soktu. Ancak...

    Kırmızı File İllüzyonu: Etik Davranışsal Pazarlamada Bir Ders

    Bir önceki yazımda, pazarlamanın “tüketiciye gerçek değer sunmayı amaçlayan bilimsel bir disiplin” olduğunu vurgulamıştık....